Toplum baskısı, aile baskısı, beklentiler… Çoğumuzun yaşamını belirleyen, hayatımızı sanki bizim değilmişçesine kontrol eden faktörler bunlar. Neden bu faktörlere boyun eğmek zorundayız? Neden bu hayatta sadece bize ait olan yaşamımızı kendi isteklerimize göre şekillendiremiyoruz? Sonuçta hiçbirimiz doğarken kimseye söz vermedik.
Fakat bunların yanında benim anlamadığım bir nokta daha var, o da “Biz neden buna izin veriyoruz?”. Demeye çalıştığım şey; neden baskı kuran veya beklenti içinde olan tarafın bunu yapması, bizim de bu tabulara uyacağımız anlamına geliyor? Hatta neden bu tabuları kendimize o kadar içselleştirip, aslında kimse tarafından kurulmayan baskıyı kendimize kurmaya çalışıyoruz?
Bahsettiğim baskılar sadece eğitim veya diğer temel yaşam rutinleri değil; hayatımızı yaşayış şeklimiz… Kendimize dışarıdan yapılan baskıları kabullenme sebebimiz belki psikolojik, belki kültürel, belki de toplumda kabul görme arzusundandır. Fakat kendimize içimizden yaptığımız baskı ve beklentileri kabullenebilmemiz için herhangi bir sebep arasam da bulamıyorum. Böylelikle kendimizi sabote etmiş olmuyor muyuz?
Daha iyi anlatabilmek için birçoğumuzun yaşamış olduğu bir durumdan örnek vermek istiyorum: Üniversite sınavı… Belki bazılarımızın korkulu rüyası, belki de bazılarımızın hayatında etkisi olmayan ufacık bir detay. Ama ben şu anda korkulu rüya kısmından bahsetmek istiyorum.
Herhangi bir şeyden korkabilmemiz için sonuçlarının kötü olacağını bilmemiz veya yaşamamız gerekir, değil mi? Normalde evet. Ama üniversite sınavı öyle bir şeydir ki; sonucunu bilmeden kendi kendine sürecini baltalarsın, farkında olmadan sabote edersin kendini. Bunu yaptıran hepimizin yakından tanıdığı kaygı tabii ki… Fakat bu kaygıyı oluşturan kim?
Burada da sanki bir sürü dalı olan ağaç gibi bir sürü sebep var: Ailen tarafından sınavı kazanmaya yönelik baskı veya beklenti, maddi veya manevi hayata tutunamama korkusu, o tahta sıralara oturduğumuz ilk andan beri bize dayatılan başarı algısı, toplumda minimum beklentileri karşılayamama endişesi ve bunların hepsinin birleşerek oluşturduğu “Baskılara boyun eğmezsem toplumdan dışlanırım” düşüncesi…
Belki bu dediklerim şu an size abartı geliyor olabilir veya karşınızda fiziksel bir tehdit olmadığı için mücadele etmediğiniz de düşünüyor olabilirsiniz. Ama hepimiz dinamik bir yapının içerisindeyiz.
Başkalarının bize yaptığı baskılar zaten hayatımızı etkilerken, kendimize davranış şeklimizi de belirliyor. Kendimizi sabote ediyoruz, zorbalıyoruz, hırpalıyoruz…
Anlaşıldığı üzere, anlatmaya çalıştığım durum üniversite sınavı ile ilgili değil; hayatımızda yaşadığımız, istisnasız her bir olayla ilgili. Mesela dinlediğin şarkının etrafındaki insanlarca yargılanacağını düşünüp kendi kendine dinlemeyi bıraktırmak veya giyim tarzının yaşadığın toplumda kabul görmeyeceğini düşünerek kendi kendinin tarzını değiştirmek… Bahsettiğim durumlar bunlar.
Normalde üstünde çok durmayacağımız veya yaptığımızın farkında bile olmadığımız durumlar, bizim hayatımızın mihenk taşları. Sırf çoğunluğa hitap etmiyorsunuz diye azınlığı hor göremezsiniz. Bu hayat size ait, onunla ne yaptığınız sizi ilgilendirir; çünkü elimizde sadece bize ait olan tek şey bu.
Mahatma Gandhi’nin de dediği gibi:
“Özgürlük, kendi doğrularımızı yaşama cesaretidir.”
Hâlâ bir kısmını özgürce yaşayabileceğiniz bir hayatınız varken, değerini bilin. Umarım kendi kendimizi daha özgür bıraktığımız yarınlara uyanırız. Kendinize iyi bakın.
Buraya kadar okuyup benimle birlikte sorguladığınız için teşekkür ederim. Umarım yazımı beğenmişsinizdir. Bu konu hakkında fikirlerinizi bekliyorum 💗
Sözlerimin sonuna gelirken, son zamanlarda bu konunun üzerinde durmama vesile olan şarkıyı sizinle paylaşmak isterim: Linkin Park’ın Numb şarkısı. Umarım siz de beğenirsiniz.
O kadar güzel yazmışsın ki kalbime dokundu 🥲